Kelâm İlmi Neden Bahseder? Zihinsel Derinlik mi, Yoksa Sadece Bencillik mi?
Gerçekten De, Kelâm İlmi Hakkında Konuşmaya Değer mi?
Kelâm ilmi hakkında konuşmak, pek çok kişiye felsefi derinlik ve akıl yürütme becerisi gerektiren ciddi bir mesele gibi gelebilir. Ama bir noktada, hepimizin kafasında aynı soru dönüp duruyor: Kelâm ilmi gerçekten de neyi tartışır? Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini mi? Yoksa insan zihninin, inançları anlamlandırma çabası içinde kaybolan basit bir felsefi oyun mu? Gelin, bu alanda biraz cesurca yürüyelim ve kelâm ilminin gerçekten ne kadar “daha fazlası” olabileceğini sorgulayalım.
Kelâm ilmi, temelde İslam dünyasında Tanrı’nın varlığını, birliğini ve insanın bu varlıkla olan ilişkisini akıl yoluyla tartışan bir disiplindir. Bir bakıma, dinin temel kavramlarının mantıklı bir biçimde açıklanması gerektiği düşüncesine dayanır. Ancak bu çok derinlikli ve geniş bir alan olmasına rağmen, sorulması gereken kritik soru şudur: Bu tartışmalar, halkla ne kadar bağ kuruyor? Yoksa sadece entelektüel bir zihin jimnastiği olarak kalıyor mu?
Kelâm İlminin Eleştirisi: İnsanı Gerçekten Anlatıyor mu?
Kelâm ilmi, doğrudan doğruya Tanrı’yla ilişkiyi akıl yoluyla anlamlandırmayı amaçlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir noktayı vurgulamak gerekiyor: Bu derin düşünsel çabalar, çoğu zaman halkın anlayabileceği bir dilde sunulmuyor. Entelektüel bir çaba, halkın gündelik yaşantısında işlevsel olabilecek bir bilgiye dönüşmekte zorlanıyor. Bu noktada, kelâm ilminin ilk başta doğru bir amacı olduğunu kabul ediyorum: İnsanlık için önemli bir soruyu, yani Tanrı’nın varlığını, birliğini ve kudretini sorgulamak. Ama sonrasındaki tartışmalar, çok fazla soyutlaşıp, toplumun geri kalanını dışarıda bırakıyor.
Birçok kelâmcı, akıl yoluyla bir şeyleri kanıtlamaya çalışırken, toplumdan ne kadar uzaklaşıldığının farkında değil gibi görünüyor. Evet, akıl ve mantık çok önemli araçlar. Fakat, bazen bunların fazla yoğun kullanımı, Tanrı’yla olan ilişkimizi çok daha somut ve insani bir düzeyde tartışmanın önüne geçiyor. Belki de asıl sorulması gereken soru şudur: Bu kadar yoğun zihinsel çaba, insanın ruhsal dünyasına gerçekten hitap ediyor mu?
Kelâm İlminin Zayıf Noktaları: Mantıkla Sınırlı Kalmak
Kelâm ilmi, kelime ve kavramlarla mantıklı bir yapı kurmayı amaçlar. Ancak burada kritik bir problem ortaya çıkıyor: Mantıkla sınırlı kalmak, bazen Tanrı’nın çok daha ötesindeki gerçeklikleri görmekte bizi körleştiriyor. Yani, Tanrı’yı sadece akıl yürütme yöntemleriyle açıklamaya çalışmak, o ilahi varlığın derinliğini küçültmek anlamına gelebilir. Kelâmın en büyük zayıflıklarından biri, bence burada ortaya çıkıyor. İnsan zihni, mantıkla her şeyi çözmeye çalışırken, bazen o çözülmesi gereken şeyin özünü kaçırabiliyor.
Birçok filozof, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla ispatlamaya çalışırken, aslında çok daha önemli bir şeyin eksik kaldığını söyleyebiliriz: Tanrı’yla olan bireysel deneyim ve içsel huzur. Çünkü Tanrı’yı anlamak, her zaman akıl ve mantıkla mümkün olmayabilir. Bazen, o bilgelik bir başka düzeyde, ruhsal bir derinlikte yaşanır. Bu noktada, kelâm ilminin, Tanrı’yı sadece mantıkla tarif etmeye çalışmak yerine, onu her yönüyle, duygusal ve ruhsal düzeyde de ele alması gerekmez mi?
Provokatif Bir Soru: Kelâm İlmi Gerçekten Anlatabiliyor mu?
Şimdi gelin, bu noktada bir soru soralım: Kelâm ilmi, gerçekten insan ruhunu anlamaya hizmet ediyor mu, yoksa sadece kendi entelektüel çerçevesinde dönüp duran bir düşünsel labirente mi dönüşüyor? Yani, kelâmı yapanlar, sadece Tanrı’yı akıl yoluyla açıklamayı hedefliyorlar mı? Yoksa bu çaba, bir noktada insanın sadece entelektüel egosunun tatmin edilmesine mi hizmet ediyor?
Birçok kişi, kelâm ilminin Tanrı’yı anlamaya yönelik bu çabalarını haklı bulabilir. Ancak, bir soru daha ortaya çıkıyor: Bu tür entelektüel tartışmalar, dinin halktaki somut ve insani anlamını nasıl etkiliyor? Yoksa dinin özü, her bireyin kendi iç yolculuğuna dair bir deneyim değil mi?
Sonuç: Kelâm İlmi ve Gerçek Anlamı
Kelâm ilmi, evet, Tanrı’nın varlığını, birliğini ve kudretini akıl yoluyla tartışan önemli bir alan. Ancak, bu tartışmaların bazen çok dar bir entelektüel çerçevede sıkışıp kaldığını görmekteyiz. İnsan ruhunun derinliklerine inmek, her zaman sadece akıl ve mantıkla mümkün olmayabilir. Bence, kelâm ilmi, zaman zaman ruhsal ve duygusal boyutları da göz önünde bulundurarak insanın iç yolculuğunu anlamaya çalışmalı. Çünkü, en derin düşünceler, bazen ne kadar soyut olursa olsun, en insani sorulara dokunduğunda gerçekten anlamlı hale gelir.